Pabucu dama atılmak: Kendisinden daha çok sevilen birinin ortaya çıkmasıyla değer ve itibar kaybetmek, eski ilgiyi görmemek.
Pabucunu ters giydirmek: Birlerini zor bir duruma düşürerek onu telaşlandırmak.
Pabuç bırakmamak: Kararlaştırdığı bir şeyi başkasının tehdit ve şantajına aldırmadan devam ettirmek. Korkmamak, yılmamak.
Pabuç pahalı: Yapılması düşünülen işin tehlikeli bir iş olduğunu anlatmak için kullanılır.
Paçaları sıvamak: Bir işi yapmaya koyulmak, bu yolda hazırlıklar yapmak.
Paçası düşük: Giyim kuşamına çok da dikkat etmeyen kimse.
Paçayı kaptırmak: Yakalanmak, ele geçmek, bir şeyden vazgeçmek istediği
halde kendini bir türlü kurtaramamak.
Paçayı kurtarmak: Bir işten veya durumdan yakasını sıyırıp kurtarmak.
Paçavrasını çıkarmak: Birini çok fazla hırpalamak, onun sağlam bir yerini bırakmamak.
Paha biçilmez: Çok kıymetli, değeri para ile ölçülemeyen.
Pahalıya mal olmak: Bir şeyin çok fazla emek, fedakârlık ve emek gerektirmesi.
Palas pandıras: Çok acele bir şekilde, hazırlanmaya fırsat bulmadan.
Palavra atmak: Bir şeyi çok fazla abartarak söylemek, bir şekilde yalan söylemek.
Pamuk ipliği ile bağlamak: Bir şeye geçici bir çözüm bulmak. Kökü olmayan etkisi az olan.
Paniğe kapılmak: Gereğinden fazla telaşlanmak.
Papara yemek: Paylanmak, çok fazla azar işitmek.
Para babası: Parası çok olan çok zengin, varlıklı kimse.
Para canlısı: Parayı aşırı derecede seven kimse.
Para dökmek: Bir şey uğruna çok fazla para sarf etmek.
Para etmemek: Gerçek fiyatına satılamamak.
Para gözlü: Paraya aşırı düşkün olan kimse.
Para kesmek: Çok fazla para kazanmak.
Para sızdırmak: Birini kandırarak veya zorla ondan para almak.
Para tutmak: Parasını gereksiz harcamayıp biriktirmek.
Para vurmak: Yasa dışı yollarla para sahibi olmak, zengin olmak.
Para yedirmek: İşi için hak etmediği halde birine para vermek. Bir nevi rüşvet vermek.
Para yemek: Çok fazla para harcamak. Rüşvet yemek.
Parasını sokağa atmak: Kâr getirmeyen bir
işe, bir şeye para yatırmak.
Paraya çevirmek: Elindeki mal, metayı verip yerine para almak.
Paraya kıymak: Gereken yer ve zamanda para harcamaktan
kaçınmamak.
Paraya para dememek: Bol bol para harcamak.
Parazit yapmak: Konuşmayı alakasız sözlerle kesmek.
Parmağı ağzında kalmak: Hayrete düşmek, şaşırmak.
Parmağına dolamak: Her yer ve fırsatta bir konuyu ele alıp onunla
uğraşmak.
Parmağında oynatmak: Birine bütün istediklerini yaptırmak, onu kullanmak.
Parmağını bile oynatmamak: Bir şeye kayıtsız kalmak, tepki
göstermemek.
Parmak basmak: Bir yere ısrarla dikkatleri çekmeye çalışmak.
Parmak hesabı: Hece ölçüsü.
Parmak ısırmak: Meydana gelen bir durum karşısında hayrete
düşmek, büyük şaşkınlık yaşamak.
Parmak kadar: Çok küçük olan.
Parmakla gösterilmek: Seçkin, çok az bulunmak.
Parmakla sayılmak: Çok az olmak.
Parmaklarını yemek: Bir yemeğin çok lezzetli olduğunu belirtmek için
kullanılır.
Parsayı başkası toplamak: Emek verenin farklı, emeğin karşılığı alanın
farklı biri olması.
Pas geçmek: Bir şeyin üzerinde
fazla durmamak, vazgeçmek.
Pas vermek: Birine yüz vermek.
Pasaportunu vermek: Birini işten kovmak.
Pastırma yazı: Sonbaharın başındaki o sıcak günler.
Pat diye: Ansızın, bir anda.
Patırtı çıkarmak: Kavga çıkarmak, kargaşaya neden olmak.
Patlak vermek: Hoş olmayan benimsenmeyen bir durumun ortaya aniden
çıkması.
Paye vermek: Birini adam yerine koyup ona değer vermek.
Payını almak: Bir nedenden dolayı azarlanmak.
Payidar olmak: Yaşamak, yok olmamak, devam ettirmek.
Perde arkası: Bir şeyin görünürde olmayan yüzü.
Perdesi yırtık: Utanmaz, ar bilmez kimse.
Pergelleri açmak: Oldukça uzun adımlarla yürümeye başlamak.
Pervane olmak: Birinin yanından hiç ayrılmamak.
Pes etmek: Yenilgiyi kabullenmek.
Pestili çıkmak: Çok yorulmak.
Peşine takılmak: Ardından gitmek.
Peşini bırakmamak: Bir şeyden hiçbir koşulda vazgeçmemek.
Peşkeş çekmek: Bir kimseye hoş görünmek için ona kendi malını hediye olarak vermek.
Peyda olmak: Ortaya çıkarmak, oluşmak.
Pılıyı pırtıyı toplamak: Bütün eşyaları toplayarak bir yere gitmek için hazırlık yapmak.
Pire için yorgan yakmak: Kendisine yapılan ufak bir kötülüğün öcünü almak için karşısındakini üzmek veya utandırmak için çok büyük bir zararı göze almak.
Pireyi deve yapmak: Çok küçük bir şeyi çok fazla büyütmek, abartmak.
Pis pis düşünmek: Üzgün, karamsar, umutsuz bir düşünceye dalmak.
Pis pis gülmek: Birinin düştüğü kötü bir duruma pişkin pişkin gülmek.
Pisi pisine: Boş yere, boşuna.
Pişkinliğe vurmak: Menfaati için kötü davranışlara veya sözlere
aldırmamak.
Pişmiş aşa su katmak: Bitirmek üzere olan bir işi bozacak tavır
sergilemek.
Pişmiş kelle gibi sırıtmak: Aptalca, gereksiz gülmek.
Posasını çıkarmak: Bir kişiyi çok fazla sömürmek veya birini çokça
dövmek.
Post elden gitmek: Birinin yüksek makamından ayrılmak zorunda kalması.
Post kavgası: Bir yeri, makamı ele geçirme çekişmesi.
Posta koymak: Birilerini tehdit etmek, korkutmak.
Postu kurtarmak: Ölüm tehlikesi atlatmak.
Postu sermek: Kısa süreliğine gittiği bir yerde saygısız bir şekilde uzun süre kalmak.
Pot kırmak: Farkında olmayarak karşısındakine dokunacak, çevresindekileri incitecek sözler sarf etmek.
Pösteki saymak: İçinden çıkılması oldukça zor bir işle uğraşmak.
Prangaya vurmak: Zincire vurmak.
Punduna getirmek: Bir şeyi yapmak için fırsat kollamak, uygun zamanı
beklemek.
Pupa yelken: Hiçbir şeye bağlı olmadan.
Pusu kurmak: Birine saldırmak için bir yerde gizlenmek.
Pusulayı şaşırmak: Ne yapacağını bilemez bir duruma düşmek.
Pusuya düşmek: Tuzağa yakalanmak.
Put gibi durmak: Hiç kımıldamadan.
Put kesilmek: Oldukça sessiz, hareketsiz olmak, kımıldamamak.
Püf noktası: Bir işin en ince ve en önemli noktası.
Püsküllü bela: Büyük sıkıntıya sebep olan kişi.
Püsküllü yalan: Büyük, abartılı yalan.
Ayrıca bakınız
BRAVO ÇOK SAĞOLUN SİZİ ÇOKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKK SSSSSSSSSSSSSSSSSSEEEEEEEEEEEEEEVVVVVVVVVVVVİİİİİİİİİİİİYYYYYYYYYYYYYYOOOOOOOOOOOOOORRRRRRRRRRRRUUUUUUUUUUUUUUUUUUMMMMMMMMMMMMMMMMMMM
YanıtlaSilÇooooook kkkkkkıııııııııııssssssssssssaaaaaaaaaa!
SilYooooo değil
Sil