Şair, yazar ve düşünür kimlikleriyle öne çıkan ve "Üstad" unvanıyla ünlenen Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904'te İstanbul'da Maraşlı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Ailesinin tek çocuğu olan sanatçıya ailesi "Ahmet Necip" ismini verir.
Necip Fazıl Kısakürek, ilköğrenimini Fransız Papaz Mektebi, Amerikan Koleji, Rehber-i İttihad Mektebi gibi farklı yerlerde okur. İlköğrenimini Heybeliada Nümune Mektebinde tamamlar. Ortaöğrenimini Bahriye Mektebinde okur. Şiire olan ilgisi bu okulda başlar. Ahmet Necip olan isminin "Necip Fazıl" olarak değişmesi de yine bu okulda olur.
Necip Fazıl Kısakürek, 1922'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde eğitim almaya başlar. Burada Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Faruk Nafiz, Ahmet Kutsi Tecer gibi ünlü edebiyatçılarla tanışır. Yakup Kadri'nin çıkardığı "Yeni Mecmua" dergisinde ilk şiirlerini yayımlar. Bu öğrenimi devam ederken 1925'te Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile Paris'e gönderilir. Burada bulunan Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde eğitim almaya başlar. Mistik ve sezgici felsefede öncü Henri Bergson ile tanışır. Paris'te düzensiz, dağınık bir yaşam sürdürür. Bu yaşantısı beraberinde okul başarısızlığını da getirir.
Necip Fazıl, bütün bunların sonunda İstanbul'a döner. İstanbul'da da bu yaşantısını sürdürür. Daha sonra yazın çalışmalarına yoğunlaşır. 1925'te ilk şiir kitabı olan "Örümcek Ağı"nı çıkarır. Daha sonra farklı bankaların farklı şubelerinde çalışmaya başlar. 1928'de ikinci şiir kitabı olan "Kaldırımlar"ı yayımlar. "Ben ve Ötesi" ismindeki şiir kitabını yayımladıktan sonra ünü daha da yayılır.
1934 yılı Necip Fazıl Kısakürek'in hayatında bir milat olur. Bu tarihte Nakşi şeyhlerinden Abdülhakim Arvasi ile tanışır. Bu tanışma ve hasbihal Necip Fazıl'da ciddi bir fikir ve zihniyet dönüşümünü beraberinde getirir. Hayatında ve sanatında tasavvufi düşüncenin izleri görülmeye başlanır. Bu tanışmadan sonraki ilk eseri "Tohum" ismindeki tiyatro eseri olur. 1936'da "Ağaç Mecmuası" ismindeki kültür-sanat dergisini çıkarmaya başlar. 1937'de "Bir Adam Yaratmak" adlı piyesini tamamlar.
Necip Fazıl Kısakürek, 1939'da "Çile" ismindeki şiirini yayımlar. 1942'de yeniden askerlik yapmak için Erzurum'a gönderilir. Askerde siyasi bir yazı kaleme aldığı için hapis cezası alır. Sultanahmet Cezaevi'nde yatar. 1943'ten sonra Necip Fazıl Kısakürek, siyasal tavrını ortaya koyar ve Türkiye'nin modernleşmesine büyük eleştiri getirir. 1943'te çıkardığı "Büyük Doğu" dergisinde bu düşüncelerini işler. Dönemin tek İslamcı dergisi olan bu dergide takma adlarla yazılar yazar. Dergi, içeriğinden dolayı kapatılır Necip Fazıl da Eğirdir'e sürülür. "Büyük Doğu" dergisi 1945'te yeniden çıkarılsa da 1946'da bir daha kapatılır. 1947'de Necip Fazıl, "Büyük Doğu" dergisini üçüncü kez çıkarır. Dergi, yeniden kapatılır, Necip Fazıl Kısakürek de tutuklanır.
Necip Fazıl Kısakürek, 1949'da Büyük Doğu Cemiyeti'ni kurar. Bu hareket nedeniyle eşiyle tutuklanır. Demokrat Parti'nin 1950'de seçimi kazanması ve akabinde af yasasını çıkarmasıyla tahliye olur. Defalarca kez kapatılan "Büyük Doğu" dergisini yeniden çıkarmaya başlar. Çeşitli yerlerde şubeler açar. Daha sonra yeniden aynı sorunları yaşar. 1951'de Büyük Doğu Cemiyeti'ni fesheder. Daha sonra "Malatya Hadisesi" nedeniyle tutuklanır. 1953'te beraat eder.
Necip Fazıl Kısakürek, 1960 darbesinden sonra önce 4,5 ay bir askeri üste tutulur. Daha sonra Atatürk'e hakaret suçundan mahkûm olur. Bir yıl gibi bir süre cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilir. Tahliye olduktan sonra "Yeni İstiklal" ve "Son Posta" gazetelerinde yazarlığa başlar. Daha sonra Atatürk aleyhinde işlenen suçlar hakkındaki kanuna aykırı fiilinden 1981'de hüküm giyer.
Necip
Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983'te İstanbul'da hayata veda etti. Cenazesi, Eyüp
Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Edebi
Kişiliği
- Cumhuriyet Dönemi'nin öz şiir anlayışını devam
ettiren şairlerindendir.
- Hayatını ve sanatını 1934'ten önce şöhretin ve
bohem yaşam tarzının zirve yaptığı dönem ve 1934'ten sonra ünlü din âlimi
Abdülhakim Arvasi hazretleriyle tanıştığı dönem diye iki safhaya ayırıp
değerlendirmek gerekir. Bu dönemle düşünce örgüsü, din, tasavvuf ve
mistisizm etrafında gelişir.
- Cumhuriyet Dönemi'nde şiirleriyle ve tiyatro
oyunlarıyla ün kazanmış özgür bir sanatçıdır.
- Şairliği ile ön plana çıkar.
- Gazetelerde yazıları olan dergiler çıkaran
düşünce yazıları yazan çok yönlü bir özelliğe sahip biri olarak bilinir.
- Mistik ve metafizik anlayışı modern şiirimize
getirir.
- "Kaldırımlar" ismindeki şiir kitabıyla
tanınan Necip Fazıl Kısakürek, uzun bir süre "Kaldırımlar Şairi"
olarak, sonrasında "Üstat" diye anılır.
- Eserlerinde hem bireysel hem de toplum ağırlıklı
temaları işler. Sanatı bir tarafa bırakmadan "Sanat toplum
içindir" anlayışıyla eserler kaleme alır.
- Ölüm, yalnızlık, karamsarlık, kâinat, sayıklama
gibi bunalımlı durumlar, Allah, korku, iç çatışmalar, insanın evrendeki
yeri, madde ve ruh meseleleri, insanın iç dünyasına has gizli duygular
eserlerinde işlenen başlıca konular olur.
- Ölümü, bir kavuşma, özlem olarak görür. Bu
vesileyle ölümü sürekli sayıklar ve arzular.
- Fransız sembolistlerden etkilenir.
- Halk şiirimizin biçim ve içeriğinden faydalanır,
ona Batılı, modern bir nitelik kazandırır. Daha sonraki zamanlarda ise
dinsel duyuşlarda karar kılar.
- "His" ve "fikir"i şiiri
oluşturan iki temel unsur olarak görür.
- Şiirlerinde oturmuş bir dil ve üslup ile güçlü
lirizm ve sağlam bir teknik göze çarpar.
- Hece ölçüsünü kendine has söyleyiş ve özle
zenginleştirerek kullanır.
- 35 yıl çıkardığı "Büyük Doğu"
dergisiyle ismi özdeşleşir. Siyasal ve İslami unsurların ön planda olduğu
bu dergideki fikirlerinden ötürü birçok kez hapis cezası alır.
- "Ağaç" dergisi, çıkardığı diğer önemli
bir dergi olarak öne çıkar.
- "Çile" şiirinde sonsuzluk temini işler.
- Muhsin Ertuğrul'un teşvik etmesiyle tiyatroya
yönelir. Tiyatro oyunlarında daha çok kaygı ve korku psikolojisini, sosyal
sorunları ve manevi bunalımları işler. Yazın hayatının ikinci devresinde
de tiyatroda üstün ahlak felsefesini oyunlaştırır.
- "Tohum" ismindeki oyununda İslamcılık
ve Türklük vurgusu önem kazanır. Kurtuluş Savaşı'ndaki üstün mücadeleyi
mistik açıdan irdeleyen Necip Fazıl Kısakürek, eserde Anadolu'nun manevi
gücünü ön plana çıkarır. Manevi gücün maddi güçten üstünlüğüne vurgu
yapar.
- 1980'de Türk Edebiyatı Vakfı tarafından
"Şairler Sultanı", 1982'de de "Batı Tefekkürü ve İslam
Tasavvufu" isimli eseriyle Yılın Fikir ve Sanat Adamı seçilir.
- 1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü; 1981'de
Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı; 1982'de de Türkiye Yazarlar Birliği Üstün
Hizmet Ödülü'nü alır.
Şiir
Kaldırımlar
Ben
ve Ötesi
Sonsuzluk
Kervanı
Örümcek
Ağı
Çile
(tüm şiirlerini içerir)
Aynadaki
Yalan
Kafa
Kâğıdı (otobiyografik)
Bir
Adam Yaratmak
Para
Tohum
Reis
Bey
Künye
Siyah
Pelerinli Adam
Ahşap
Konak
Sabırtaşı
Kanlı
Sarık
Abdülhamid
Han
Mukaddes
Emanet
Çöle
İnen Nur
Babıâli
O
ve Ben
Necip Fazıl Kısakürek'in Şiirlerinden
Örnekler
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
Necip Fazıl Kısakürek
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar
ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..
Necip Fazıl Kısakürek
BEKLENEN
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
Necip Fazıl Kısakürek
Ayrıca
bakınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder