Yazın hayatına şiirle ve henüz çocuk denecek bir yaşta başladı. İlk şiiri olan "Saat"i 1914 yılında "Çocuk Dünyası" adlı bir dergide yayımladı. Tıp öğrenimine bir süre devam ettikten sonra mezun olmadan oradan ayrıldı. Sonra gazeteciliğe başladı.
Faruk Nafiz Çamlıbel, 1922'de Kayseri Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Kayseri iline olan yolculuğunu "Han Duvarları" adlı şiirinde anlattı. 1924'te Ankara Erkek Muallim Mektebi edebiyat öğretmenliği, sonrasında Ankara Kız Lisesinde öğretmenlik yaptı. 1924'te "Çoban Çeşmesi", 1928'de "Suda Halkalar" isimli kitaplarını yayımladı.
Faruk Nafiz Çamlıbel, 1928'de Milli Eğitim Bakanı'nın oluşturduğu Şark Hayeti'nde yer alıp Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon, Erzurum'u gezdi. Bu gezi Çamlıbel'in edebi yaşamında bir dönüm noktası haline geldi. Böylece memleket şiirleri yazmaya yöneldi.
Faruk Nafiz Çamlıbel, 1932-1946 yılları arasında tam 14 yıl boyunca edebiyat öğretmenliği yaptı. Vefa, Kabataş Lisesi ve Amerikan Kız Koleji'nde edebiyat öğretmenliklerinde bulundu. Bu dönemde çeşitli dergi ve gazetelerde şiirler, fıkralar yayımladı.
1946 yılında siyasete atıldı. Bu tarihten 1960 yılına kadar Demokrat Parti İstanbul milletvekili olarak TBMM'de bulundu. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kısa bir süre Yassıada'da yargılandı. Kayseri Kapalı Cezaevi'nde 16 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest kaldı. Faruk Nafiz Çamlıbel, siyasete bir daha dönmeyerek son yıllarını Arnavutköy'de bulunan evinde geçirdi.
Faruk Nafiz Çamlıbel, 8 Kasım 1973'te İstanbul'da kalp
yetmezliğinden öldü. 1973'te Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
- Beş Hececiler'in içinde en genç aynı zamanda en
başarılı olanıdır.
- Milli Edebiyat akımının taban bulmasıyla birlikte
heceye yöneldi. Milli Edebiyat akımına verdiği güçle kendisinden sonra
gelen kuşaktaki birçok kişiyi etkiledi.
- "Sanat" şiiri Anadolu'yu ve Çamlıbel'in
sanat anlayışını tarif edecek güzelliktedir. Bu şiir, memleketçi şiirin
ilk bilinçli bildirisi kabul edilir. Faruk Nafiz Çamlıbel'in bireysel
konulardan toplumsal konulara yöneldiğini gösteren şiiridir. Şiirde milli ve
yerli sanatımız Batı'nın sanat zevkinden üstün görülmüş, Batı'yı taklit
eden sanatçılar eleştirilmiştir.
- "Folklor" ve "Halk Edebiyatı"
Faruk Nafiz Çamlıbel'in sanatını süsleyen önemli unsurlardır.
- Faruk Nafiz Çamlıbel, duygu ve düşünceyi birlikte
işleyen realist ve romantik bir şairdir. Sanatının ilk devrelerinde yani
İstanbul'dayken romantizmin; Anadolu'ya açıldıktan sonra realizmin
etkisinde kalır.
- Anadolu'yu gördükten sonra yazdığı şiirlerinde
gözlem şiirlerinin en önemli öğesi olur.
- Şiire aruz ölçüsüyle başlamış, aruz ölçüsünü
tümüyle terk etmemiştir. "Şarkın Sultanları" ve "Gönülden
Gönüle" şiirlerini aruzla yazmıştır. İlk şiirlerinde Cenap Şahabettin
ve Yahya Kemal Beyatlı'nın etkisinde kaldı. Hece ölçüsüne yöneldiğinde ise
özellikle hecenin 7+7 kalıbını tercih etmiştir.
- Şiirlerinde Anadolu ve memleket sevgisini
anlatmış memleket edebiyatının felsefesini ortaya koymuştur.
- Hasret, aşk, ölüm, tabiat, gurbet, ihtiras ve
kahramanlık şiirlerindeki başlıca temaları oluşturur. Aşk ve sevda şairi
olarak tanınan Çamlıbel'in ayrıca aşk, ayrılık ve gurbet temalarının
işlendiği birçok şiiri bestelenmiştir.
- Faruk Nafiz Çamlıbel'in en uzun şiiri olan
"Han Duvarları", Anadolu'yu en güzel yansıtan şiirlerin başında
gelir. Kayseri'den Ankara'ya giderken gördüklerinden yola çıkarak kaleme
aldığı bu şiir, Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinde büyük bir çığır açmıştır.
Bu şiirle ilk kez Anadolu coğrafyası ve insanları romantizmden uzak, tüm
gerçekliğiyle anlatılmıştır.
- Faruk Nafiz Çamlıbel'in dili son derece yalın,
akıcı ve gösterişsizdir. Dil anlayışında Genç Kalemler dergisinin izinde
yürümüştür.
- Behçet Kemal Çağlar ile birlikte Onuncu Yıl
Marşı'nın sözlerini yazmıştır. Bu marşla, Türk milletinin bağımsızlık
mücadelesini ve hedeflerini anlatmıştır.
- Şiirin yanında yurt ve ulus sevgisini işlediği ve
toplumsal gerçekçiliğin önde olduğu oyunlar da yazdı.
- "Yıldız Yağmuru", Faruk Nafiz
Çamlıbel'in tek romanıdır. Romanda Çamlıbel, Şükufe Nihal'e olan aşkını
anlatır.
- Çamlıbel, Kurtuluş Savaşı'nı büyük bir heyecan ve
coşku içinde karşılamış, Milli Mücadele ile ilgili duygularını
"At" şiiriyle dile getirmiştir.
- Türkçenin gelişmesine büyük katkı sağlayan
Çamlıbel, Türkçeye olan sevgisini ve saygınlığını "Ana Dili"
adlı dörtlüğünde haykırmıştır.
- Faruk Nafiz Çamlıbel, şiirlerinde "Çam
Deviren", "Akıllı Ozan", "Kalender" ve "Deli
Ozan" gibi takma adlar kullanmıştır.
- Oyun, manzum oyun türünde de eserler vermiştir.
Manzum oyunlarında Türk destan ve efsanelerinden yararlanmış tarihten
beslenmiştir.
Şiir
Han Duvarları
Çoban Çeşmesi
Şarkın
Sultanları
Bir Ömür Böyle
Geçti
Gönülden Gönüle
Elimle
Seçtiklerim
Suda Halkalar
Zindan
Duvarları
Heyecan ve Sükûn
Tiyatro
Canavar
Özyurt
Akın
Kahraman
Roman
Yıldız Yağmuru
Faruk Nafiz Çamlıbel'in Şiirlerinden Örnekler
Örnek 1
HAN
DUVARLARI
Yağız
atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda âdemdir diyor insana yolun hali,
Ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken baş başa
Rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"
Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!..
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
Faruk
Nafiz ÇAMLIBEL
ÇOBAN ÇEŞMESİ
Derinden derine ırmaklar ağlar,
"Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca
O zaman başından aşkındı derdi,
Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar,
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
SANAT
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar
Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
Gezersin kırk asırlık mabedin içini
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini
Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin
Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine
Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini...
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... ayrılıyor yolumuz
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
AT
Bin gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa anlatın;
Ram etmek isteyenler o mağrur, asil atın
Beyhudedir, her uzvuna bir halka bulsa da;
Boştur, köpüklü ağzına gemler vurulsa da…
Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri!
Son şanlı mâcerâsını tarihe anlatın:
Zincir içinde bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor
Asrın baş eğdi sandığı at şâha kalkıyor!
ANA DİLİ
"Hangi
sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana,
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Ayrıca bakınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder