Şair, yazar ve aynı zamanda doktor olan Cenap Şahabettin, 21 Mart 1870'te Manastır'da doğdu. Babasının Plevne'de şehit olmasıyla Aile efradıyla birlikte İstanbul'a gelip yerleşir. İlköğrenimini Tophane'de bulunan Fevziye Mektebinde yapar. Sırasıyla Gülhane Askeri Rüştiyesi, Tıbbiye İdadisi ve Askeri Tıbbiyeden mezun olur.
Daha sonra ihtisas yapmak üzere Paris'e gönderilir. Burada bulunduğu süre içerisinde dört yıl boyunca cilt hastalıkları üzerinde ihtisas yapar. Ülkeye döndüğünde birkaç yerde hekim yüzbaşı olarak çalışır. Emekli olduktan sonra da Darülfünûn'da Türk ve Batı edebiyatı ile ilgili dersler okutur.
Cenap
Şahabettin, 12 Şubat 1934'te geçirdiği beyin kanaması sonucu İstanbul'da hayata
veda eder. Mezarı, Bakırköy Mezarlığı'ndadır.
Edebi
Kişiliği
Cenap Şahabettin'in şiire olan ilgisi küçük yaşlarda başlar. İlk şiirini "Saadet" dergisinde yayımlar. İlkin Muallim Naci'nin etkisinde divan tarzında şiirler yazar. Sonrasında ise Dünya edebiyatından Paul Verlaine'den; Türk edebiyatında da Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan'dan etkilenerek Batı tarzı şiire yönelir.
Gelenekçi şairlerin en çok eleştirdiği ve saldırdığı yenilikçi şair olan Cenap Şahabettin, Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil ile Servetifünun Edebiyatı'nın üç önemli ismini oluşturur.
Cenap Şahabettin "sanat sanat içindir" anlayışının etkisinde kalmış eserlerinde sosyal konulara hiç değinmemiştir. Bireysel şiiri tercih etmiş şiirlerinde genellikle aşk ve doğa konularını işlemiştir.
Şiirleri, ölümünden sonra kitaplaştırılmıştır. Doğa ile ilgili şiirleri kişilerin iç dünyası ile dış dünyasının güzel bir sentezidir. Cenap Şahabettin, Servetifünun şiirinde tabiatı en güzel işleyen şair olarak bilinir.
Asıl mesleği doktorluk olan Cenap Şahabettin, Servetifünun Edebiyatı'nın önemli şairlerinden biridir. Servetifünun Edebiyatı'nın Tevfik Fikret'ten sonra ikinci büyük şair sayılır. Hem şiir hem de düzyazı türlerinde eserleri vardır. Asıl, şairliği ile bilinir.
Sembolizmden etkilenmiş olan Cenap Şahabettin, sembolizm akımının Türk edebiyatındaki öncülerindendir. Hatta Türk şiirine sembolizmi ve parnasizmi sokan şair olarak bilinir. Şiirde müziğe ve biçim güzelliğine önem verip iç ahengi de oldukça önemser. Bu da Cenap Şahabettin'in ne denli sembolizm akımının etkisinde kaldığını gösterir.
Cenap Şahabettin, farklı ve ince hayallerini dile getirmek için Arapça ve Farsçadan yeni sözcükler kullanmış bu da onun şiir dilini iyice ağırlaştırmıştır. O, şiir dilinin herkesin anlayacağından farklı olması gerektiğini savunmuştur. Şiirleri, dil bilgisi kurallarına aykırı tamlama ve sıfatlarla doludur.
Nükte, söz oyunları ve zekâ gösterişlerine oldukça önem vermiştir. Bu anlamda Cenap Şahabettin'in birçok dizesi halk arasında atasözü gibi kullanılmaktadır. Şiirde anlaşılmayı ikinci plana atar. Cenap Şahabettin şiirde yaygın olmayan "havf-ı siyah" (siyah korku), "saat-i semenfam" (yasemin renkli saatler) "lerze-i rûşen" (parlak titreyiş) gibi alışılmamış bağdaştırmalara başvurur. Bu kullanımlar dönemin sanat dünyasında önemli tartışmalara neden olur.
Cenap Şahabettin, bütün şiirlerini aruz ile yazmış ahenk ve müzikaliteyi ön planda tutmuştur. Şiirlerinde çok zengin bir lirizm ve geniş hayal gücü göze çarpar. Şiiri, "nesir musikisi" olarak tanımlamış heceleri bile müzik düzeyinde uyumlu kullanmaya dikkat etmiştir. "Yakazat-ı Leyliye" ve "Elhan-ı Şita" şiirleri bu tarz şiire en güzel örnekleri oluşturur.
Cenap Şahabettin, hece ölçüsüne hep karşı durmuş, onu küçümsemiş, hece ölçüsünü "parmak hesabı" olarak nitelendirmiş ve hece ölçüsünün bir nazım ölçüsü olamayacağı görüşünü savunmuştur. Kafiye konusunda da "Kafiye kulak içindir." anlayışını benimsemiştir. Cenap Şahabettin, "serbest müstezat" nazım biçimini geliştirerek başarıyla şiirlerinde kullanmıştır. Ayrıca "sone" nazım biçimini de başarıyla kullanan şairler arasında yer alır.
Cenap Şahabettin'in şiirlerinde betimleme oldukça önemlidir. Onun şiirlerinde doğa farklıdır. Bir kış manzarası veya baharın gelişi bir ressamın resmini yapmaya değer bulduğu tabloları şiirlerinde tasvir etmiştir. Cenap Şahabettin, şiiri "sözcüklerle yapılmış resim" olarak tanımlar. Bunun en güzel örneği "Elhan-ı Şita" şiirinde görülür.
"Elhan-ı Şita" Cenap Şahabettin'in en ünlü şiiridir. Cenap Şahabettin, şiirde kar ve kışı tasvir eder. "Elhan-ı Şita", Türk edebiyatında kışı anlatan ve tasvir eden en önemli şiirlerden biridir. Şiirde kar yağışının bıraktığı izlenimlerden söz etmiştir. Cenap Şahabettin, Elhan-ı Şita (Kış Ezgileri) şiirinde karın yağışını okuyucuya hissettirmiştir. "Yakazat-ı Leyliye" diğer önemli bir şiiridir.
1908'den
sonra düzyazı ağırlıklı yazılar yazmaya başladı. Düzyazı alanında oldukça
başarı sağlayan Cenap Şahabettin "Tanin" ve "Hürriyet"
gazetelerinde önemli makaleler kaleme aldı. Gezi yazısının Türk edebiyatındaki
en önemli temsilcilerindendir. Cenap Şahabettin, nesirlerini özgün bir üslupla
oluşturmuş ve nükteye de büyük önem vermiştir. Düzyazı türünde yazdığı eserleri
sağlığında basılmıştır. Sanatçının bu eserlerdeki dili şiirlerine göre oldukça
sadedir.
Eserleri
Şiir
Evrak-ı
Leyal
Tamat
Gezi
Hac
Yolunda
Avrupa
Mektupları
Suriye
Mektupları
Özdeyiş
Tiryaki
Sözler
Tiyatro
Körebe
Yalan
Küçük
Beyler
Makale
Evrak-ı
Eyyam
Nesr-i
Harp
Nesr-i
Sulh
Monografi
William
Shakespeare
Cenap Şahabettin’in Şiirlerinden Örnekler
Örnek 1
ELHAN-I ŞİTA
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nev-bahârı arar.
Ey kulûbun sürûd-ı şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar.
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze
Na'şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar.
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz ey mürgan,
Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar,
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan:-
Son kalan mâi tüyler kovalar
karlar
Cenap Şahabettin
Örnek 2
SENİN İÇİN
Sesin işler gibi bir şuh kanat gamlanma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş,
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş;
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma...
Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken.
Koklarım ellerim gülleri koklar gibi ben;
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi.
Gönlüme
avdet eder her unutulmuş nisan
Ne zaman gençliğini yolda hırâman görsem.
Eskiden pembe dudaklarda dağılmış busem
Toplanır leblerime, bir gece dargın olursan.
Cenap Şahabettin
Ayrıca bakınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder