Sivri yapısıyla ön plana çıkan Seyrani,
halk şiirimizin güzel mizah ve hiciv örneklerini verir. Şathiye türünde oldukça
başarılı olan şair, Âşık Edebiyatı'nda taşlama ustası olarak bilinir.
Kendi yaşadığı devrin aksak taraflarını,
yetersiz yöneticilerini, kaba ve bilgisiz sofuları hatta padişahı bile
taşlamalarıyla adeta yerin dibine sokar. Böylece halkın sesi olmaya gayret
gösterir. Bu sivri dili yüzünden İstanbul'dan Develi'ye kaçmak zorunda kalır.
Seyrani, aruz ölçüsünü de kullanmış asıl
ününe ise hece ile oluşturduğu nefes, koşma, semai, destan ve devriye
tarzındaki şiirleriyle kavuşmuştur. Hece ile kaleme aldığı şiirlerinde oldukça
sade bir dil kullanır. Ayrıca yaşadığı coğrafyanın ağız özelliklerinin de
şiirlerinde yer aldığı görülür.
Daha önceki sanatçılarda olmayan kafiye
yapısı da onun şiirlerini farklı kılmıştır. Aruzla yazdığı şiirlerinde dil
oldukça ağırdır. Seyrani'nin şiirlerinde öne çıkan diğer önemli bir husus ise
cinas sanatına sık sık başvurması, atasözleri ve deyimleri kullanmadaki
ustalığıdır.
Hayatının son yıllarını tıpkı çocukluğunda
olduğu gibi büyük bir yoksulluk içerisinde geçiren Seyrani, yine doğduğu yer
olan Kayseri'nin Everek (Develi) ilçesinde 1866'da yaşama veda etmiştir.
ESKİ LİBAS GİBİ
Eski libas gibi âşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş
Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş
Sevdiğim değildin böylece ezel
Aşkının bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş
Seyrani'nin gözü gamla yas imiş
Benim derdim her dertlere baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş.
Örnek 2
ACEP GÜZEL SANA NEYLEDİM BİLMEM
Acep güzel sana neyledim bilmem
Sensin bu dertlere daldıran beni
Gözüm yaşlı kaldı ağlarım gülmem
Yok elimden tutup kaldıran beni
Yâr zülfünden bana gelen kokunun
Sebep ne ki hatırıma dokunun
Bu âlemde yine mihnet okunun
Sensin nişanına aldıran beni
Biz âşıka sultanlığın hanlığın
Ne dostluğun belli ne düşmanlığın
Değil midir senin kalpazanlığın
Böyle mihenklere çaldıran beni
Mimar olan elin çekmez yapıdan
Biçâre Seyranî geçmez kapıdan
Aşkın gemisine edip kapıdan
Sensin deryalara saldıran beni
Seyrani
AÇIL EY GONCA-İ BAĞ-I LETAFET
Açıl ey gonca-i bağ-ı letafet
Bülbülü zar eden sen değil misin
Meseldir arife tarif ne hacet
Beni naçar eden sen değil misin
Göz halk eden etmiş baktırmak için
Ağlatıp gözyaşı aktırmak için
Karanlıkta şem'e baktırmak için
Nurunu nâr eden sen değil misin
Seyrani maksudun çifte ben iken
İki beş yüz bir hesapta bin iken
Meydan-ı muhabbet arştan gen iken
Başıma dar eden sen değil misin
Seyrani
Ayrıca bakınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder