Seyrani (1807-1866)

seyrani19. yüzyıl saz şairi olan Seyrani, Kayseri'nin Everek (Develi) ilçesinde 1807'de doğmuştur. Asıl adı Mehmet olan Seyrani, çocukluğunu büyük bir yoksulluk içerisinde geçirir. Babası sayesinde medrese eğitimi almış tasavvuf konusunda özgün devriye ve nefesler yazmıştır.

Sivri yapısıyla ön plana çıkan Seyrani, halk şiirimizin güzel mizah ve hiciv örneklerini verir. Şathiye türünde oldukça başarılı olan şair, Âşık Edebiyatı'nda taşlama ustası olarak bilinir.

Kendi yaşadığı devrin aksak taraflarını, yetersiz yöneticilerini, kaba ve bilgisiz sofuları hatta padişahı bile taşlamalarıyla adeta yerin dibine sokar. Böylece halkın sesi olmaya gayret gösterir. Bu sivri dili yüzünden İstanbul'dan Develi'ye kaçmak zorunda kalır.

Seyrani, aruz ölçüsünü de kullanmış asıl ününe ise hece ile oluşturduğu nefes, koşma, semai, destan ve devriye tarzındaki şiirleriyle kavuşmuştur. Hece ile kaleme aldığı şiirlerinde oldukça sade bir dil kullanır. Ayrıca yaşadığı coğrafyanın ağız özelliklerinin de şiirlerinde yer aldığı görülür.

Daha önceki sanatçılarda olmayan kafiye yapısı da onun şiirlerini farklı kılmıştır. Aruzla yazdığı şiirlerinde dil oldukça ağırdır. Seyrani'nin şiirlerinde öne çıkan diğer önemli bir husus ise cinas sanatına sık sık başvurması, atasözleri ve deyimleri kullanmadaki ustalığıdır.

Hayatının son yıllarını tıpkı çocukluğunda olduğu gibi büyük bir yoksulluk içerisinde geçiren Seyrani, yine doğduğu yer olan Kayseri'nin Everek (Develi) ilçesinde 1866'da yaşama veda etmiştir.

 

Seyrani'nin Şiirleriyle İlgili Örnekler
 
Örnek 1

ESKİ LİBAS GİBİ

Eski libas gibi âşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş

Sevdiğim değildin böylece ezel
Aşkının bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş

Seyrani'nin gözü gamla yas imiş
Benim derdim her dertlere baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş.

 

Örnek 2

ACEP GÜZEL SANA NEYLEDİM BİLMEM

Acep güzel sana neyledim bilmem
Sensin bu dertlere daldıran beni
Gözüm yaşlı kaldı ağlarım gülmem
Yok elimden tutup kaldıran beni

Yâr zülfünden bana gelen kokunun
Sebep ne ki hatırıma dokunun
Bu âlemde yine mihnet okunun
Sensin nişanına aldıran beni

Biz âşıka sultanlığın hanlığın
Ne dostluğun belli ne düşmanlığın
Değil midir senin kalpazanlığın
Böyle mihenklere çaldıran beni

Mimar olan elin çekmez yapıdan
Biçâre Seyranî geçmez kapıdan
Aşkın gemisine edip kapıdan
Sensin deryalara saldıran beni

Seyrani

 

Örnek 3

AÇIL EY GONCA-İ BAĞ-I LETAFET

Açıl ey gonca-i bağ-ı letafet
Bülbülü zar eden sen değil misin
Meseldir arife tarif ne hacet
Beni naçar eden sen değil misin

Göz halk eden etmiş baktırmak için
Ağlatıp gözyaşı aktırmak için
Karanlıkta şem'e baktırmak için
Nurunu nâr eden sen değil misin

Seyrani maksudun çifte ben iken
İki beş yüz bir hesapta bin iken
Meydan-ı muhabbet arştan gen iken
Başıma dar eden sen değil misin

Seyrani


Ayrıca bakınız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder