Fransızcadan
dilimize geçmiştir. Bilim sanat vb. konularda uzman kişilerin, düşünürlerin,
sanatçıların bir dinleyici topluluğu karşısında yaptığı hazırlıklı ve planlı
konuşma türüne konferans denir. Sözlü anlatım türleri içerisinde yer
alır.
- Konferanslar; sanat, edebiyat, bilim ve sanat
olmak üzere her alanda verilebilir.
- Konferansta en temel özellikler kesinlik ve
inandırıcılıktır.
- Konferanslar daha çok akademik yerlerde verilir.
Konferanslarda bilimsellik ön plandadır.
- Konferansta cümleler açık, anlaşılır, orijinal,
duru ve monotonluktan uzak olmalıdır.
- Konuşmayı yapan kişi yazdıklarını kâğıttan
okumamalı; metni yanında bulundurmalı ara sıra kâğıda bakmalıdır.
- Konuşmacı karizmatik, alanında uzman, liderlik
özelliklerini taşımalıdır. Aynı zamanda konuşmacı düzgün giyinmeli, kibar
olmalıdır.
- Konuşmacı iyi bir diksiyon ve hitabet gücüne
sahip olmalıdır. Bu anlamda jest ve mimiklerden yararlanmalıdır.
- Konferansta dil, daha çok göndergesel işlevde
kullanılır.
- Konuşmacı, izleyici kitlesiyle göz teması
sağlamalıdır.
- Etkili bir konuşmada ses tonu ve vurgu oldukça
önemlidir.
- Konferanstaki konuşmacı bir başkasınca izleyici
kitlesine tanıtılmalıdır. Konferansın konusu da konferansın girişinde
açıklanmalıdır.
- Konferansta konuşmacı zamanı iyi kullanmalıdır.
Konferans, çok uzun da kısa da olmamalıdır. Uzunluğu bir saati
geçmemelidir.
- Konferanslar dinleyicilerin kültür seviyesine
uygun olmalıdır.
- Konferanslarda konu, ilgi çekici ve izleyici
kitlesinin seviyesine uygun olmalıdır.
- Konuşmanın yer ve saati önceden ilan edilmelidir.
- Konuşmacı iyi bir kaynak taraması ve araştırma
yaparak konuşmayı hazırlamalı ve dinleyicilerin sorularına hazırlıklı
olmalıdır.
- Konferansa hitap cümlesi ile başlanmalı, konunun
sunumu yapılıp konferansın amacı dile getirilmelidir. Hitap cümlesinde
protokol sırasına dikkat edilmelidir.
- Konuşmacı, bayağı ve argo sözlerden kaçınmalıdır.
Arada bir fıkralarla ilginç örneklerle dinleyicilerin ilgisini canlı
tutmalıdır.
KONFERANS ÖRNEĞİ
(Ünlü Fransız yazıcısı Maurois'un aşağıdaki konferansı, kendi yetiştirdiği bir lisenin öğrencilerine, I. Dünya Savaşı sonlarında vermiştir.)
Benim de sizlerden biri olduğum zamandan
beri yarım asır geçmiş olmasına bir türlü inanamıyorum. İnanamıyorum çünkü
saçlarım ağarmış bile olsa kalbim çok az değişti.
Bu bizim eski lisemizde talebesi olmak bahtiyarlığına erdiğim kıymetli üstatlarım, bana hayat mücadelesinde rehberlik edecek şâir ve filozofları tanıtmışlardı.
Kendimi bilgi ve ümitlerle delicesine zengin hissediyordum. Dostluğa ve hakka inanıyordum. Delikanlı Shelley gibi, yüksek sesle, ben de şöyle and içiyordum:
"Elimden geldiği kadar âdil, makul ve hür olacağıma ve hayatımı güzelliğe vakfedeceğime yemin ederim."
0 uzak mazide de, tıpkı bugün olduğu gibi, fesat ruhlar, delikanlıların yolunu keserek, onlara: "Ne kadar safsınız" diyorlardı, "Dünya, hiç de sizin sandığınız gibi değildir. Siz bir şiir âlemi, bir er meydanı bekliyorsunuz. Hâlbuki bir engel bulacaksınız. Hakkı mı özlüyorsunuz? Gözlerinizin önünde zulmün zaferine şahit olacaksınız. Güzele mi inanıyorsunuz? Keşfedeceksiniz ki; "eserlerin güzelliği de, kadınların güzelliği kadar çabuk geçer..."
Biliyorum ki, çocukluğu pek hazin geçmiş bir nesle mensupsunuz. İlk tahsil çağlarınız felâket yıllarına denk geldi. Büyük bahtsızlıklara uğradınız ve büyük cinayetlere şahit oldunuz. Bütün bunlar içinizi bulandırdı. Bugün kapkara bir edebiyatımız varsa, bu kapkara yılları geçirdiğimiz içindir. Size bu acı kitapları okumayı tavsiye ederim. Onların bazıları güzeldir. Yaşayan edebiyatı ihmal ve ondan nefret etmek hatadır. Fakat onun yegâne ve kesin olduğunu sanmak da bir delilik olur. İnsanların yüzyıllar boyu sevdikleri eserler, gözü kapalı olarak beğenmemize hak kazanmışlardır. Eğer Homeros, 3000 yıldan beri saygı görüyorsa, buna lâyık olduğundandır. Taptaze kazanılmış zaferler, haklı gibi görünseler de, çabucak sönüp giderler. Andre Gide der ki:
"Bugün alkışlanan eserlerden bazılarının yirmi yıl sonra insanı güldürmeyeceklerinden emin değilim."
Kendinizi klâsiklere daha büyük bir güvenle bırakabilirsiniz. Eğer onların bu kadar zengin ve olağanüstü bir güzelliği olmasaydı, klâsik olamazlardı.
Bütün bir geçmişi yok farz edip cemiyetin ve düşünce âleminin, sıfırdan hareket ederek, yeniden kurulduğunu iddiaya kalkışmak kadar tehlikeli bir şey yoktur. Ruhlarımız, birbiri altında çeşitli tarihî çağları saklayan topraklara benzer.
2000 yılında dünyanın hâli ne olacak? Sizler ve dünyanın bütün gençleri onun nasıl olmasını isterseniz öyle olacak.
"İnsan tabiatın en cılız kamışıdır. Fakat istediği zaman, kâinata boyun eğerek onu yenmesini bilir" İnsanoğlu, bilhassa kendi kendisini yenmelidir. Eğer ateşli ve gayretli bir hayat sürerek kendinizi iradenin, akim ve imanın zırhları ile donatmış iseniz, hayatta hiçbir şeyden korkunuz olmayacaktır. Size ne kolay, ne de mesut bir hayat vaat edeceğim.
Nefsinize o derece hâkim olunuz ki, karşılaşacağınız güçlükler ne olursa olsun, önlerine daima lâyık olarak çıkasınız. Tek dileğim budur.
(Andre Maurois, Aile Dergisi)
Ayrıca bakınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder