Gaf yapmak: Farkında olmadan bir kimseyi incitecek sözler sarf etmek.
Gafil avlamak: Birini hazırlıksız yakalamak.
Gaflet basmak: Uykusu gelmek, üzerinde bir ağırlık oluşmak.
Gaflete düşmek: Oldukça dalgın, uyuşuk, dikkatsiz olmak.
Galebe çalmak: Üstünlük sağlamak, yenmek.
Galeyana gelmek: Bir şeyden çok etkilenmek, coşku dolu olmak.
Gam yememek: Tasa etmemek, üzülmemek, hiçbir kaygı gütmemek.
Gani gönüllü: Çok cömert, eli bol kimse.
Garaz bağlamak: Birine karşı düşmanca duygular içerisinde olmak.
Gargaraya getirmek: Gürültüye getirerek bir şeyin öneminin azalması.
Gâvur etmek: Gereksiz ve boş bir şeyi harcamak.
Gâvur inadı: Yumuşatılamayan çok büyük inat.
Gayya kuyusu: İşlerin karmaşık bir hal alması.
Gazaba gelmek: Gereğinden fazla öfkelenmek.
Gazaba uğramak: Bir kimsenin öfkesini üzerine çekmek.
Gazel okumak: Birisini kandırmak veyahut oyalamak amacıyla boş
sözler sarf etmek.
Gece kuşu: Gecenin geç vakitlerinde dışarıda gezinmeyi alışkanlık
haline getiren kimse.
Geceyi gündüze katmak: Gece gündüz aralıksız çalışmak.
Geçer akçe: Bütün kişilerce aranılan değerli şey, para.
Geçimini sağlamak: Yaşamak nedeniyle gerekli olanı elde etmek.
Geçmişini karıştırmak: Birilerinin ölmüşlerini kötülemek veya onlara kötü şeyler, sözler söylemek.
Geçti Bor'un pazarı (sür eşeğini
Niğde'ye): Bir iş üzerinde yapılacak her şey
bitti. Bir yenisini bulmak, kollamak lazımdır.
Gel keyfim gel: İşleri yolunda olan mutlu mesut kişilerce kullanılır.
Gel zaman git zaman: Aradan bir hayli vakit geçtikten sonra.
Gelip çatmak: Zamanı gelmek, çok yakında bir şeyin gerçekleşmesi.
Gem vurmak: 1. Hayvanın ağzına onu yönetmek için urgan bağlamak, gem takmak. 2. Birinin taşkınlığını önlemek.
Gemi aslanı: Şeklen gösterişli, fakat işe yaramayan kişi.
Gemi azıya almak: Azgınlaşıp söz dinlemez olmak.
Geri basmak: Geriye doğru harekete geçmek.
Geri çekilmek: Bir şeyi devam ettirmekten vazgeçmek.
Geri çevirmek: Bir şeyi geldiği yere yeniden göndermek.
Geri durmamak: Bir işe girişmek. O işten geri kalmamak.
Geri hizmet: Bir işte asıl görevin devamını sağlayan ikince
derecede sunan hizmet, çalışma.
Geri kafalı: Safsatalara inanan, boş kimse.
Geri tepmek: Ters etki göstermek.
Geyik muhabbeti: Boş boş, anlamsız, gereksiz konuşma.
Gıcık tutmak: Boğazı gıcıklanmak, bir süreliğine konuşamamak.
Gıcık vermek: Bir kişiyi kızdırıp onu sinirlendirmek.
Gık dememek: Hiçbir şekilde sesini çıkarmamak, karşı çıkmamak.
Gıkı çıkmamak: Baskı gördüğünde tek söz söylememek.
Gına gelmek: Usanmak, bıkmak.
Gırla gitmek: Bol bol harcamak.
Gırtlağına basmak: Bir kimseye bir işi yaptırmak için baskı
uygulamak.
Gırtlağına kadar borca girmek: Ödenmesi zor olacak bir şekilde
borçlanmak.
Gırtlak derdi: Geçim kavgası. Derd-i maişet.
Gırtlak gırtlağa gelmek: Dövüşecek duruma gelmek, o pozisyonda olmak.
Gidiş o gidiş: Gittiğinden bu yana kendisinden haber alınamadı, anlamında.
Göbeği çatlamak: Birçok güçlükleri yenmek zorunda kalmak.
Göbek adı: Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan isim.
Göğsü kabarmak: Övünç duymak, büyük gurur sahibi olmak.
Göğsünü gere gere: Güvenle
veya övünçle.
Göğüs geçirmek: Çok üzgün bir şekilde soluk alıp vermek.
Göğüs germek: Bir şeye bilinçli
bir şekilde karşı koymak.
Göklere çıkarmak: Birini, bir şeyi aşırı derecede övmek.
Gökten zembille mi indi: O kişiye ayrıcalık gösterilmesinin nedeni nedir?
Gönlünü almak: Küskün birini memnun etmek.
Gönlünü çelmek: Kendisine âşık etmek, birini kendisine bağlı kılmak.
Gölge düşürmek: Bir şeye şaibe
oluşturmak, onun değerini azaltacak bir şey yapmak.
Gölge etmek: Bir şeyin gerçekleşmesini engellemek, o işin olmamasını istemek.
Gölgesinden korkmak: Gereksiz, en basit, korkulmaması gereken şeylerden korkmak.
Gönlü bol: Eli açık, mert kimse.
Gönlü kalmak: Zoruna gitmek, gücenmek.
Gönlü kara: Başkaları hakkında kötü düşünen kimse.
Gönlü tok: Az imkânlara sahip olsa dahi bununla yetinen, kanaat
sahibi kimse. Aç gözlü olmayan.
Gönlünden kopmak: Bir şeyi gönüllü olarak yapmak. Kişide onu yapma
isteğinin oluşması.
Gönlüne göre: İstediği, dilediği şekilde.
Gönül almak: Sevindirmek, hoşnut ettirmek, kırılan birini güzel söz
ve davranışlarıyla hoşnut etmek.
Gönül eri: Mert, açık yürekli, hoşgörülü kimse.
Gönül kırmak: Bir kişiyi çok fazla üzmek.
Gönül okşamak: Birini güzel bir davranışla veya sözle sevindirmek.
Gönül yapmak: Bir kişinin var olan kırgınlığını gidermek.
Gönülden çıkarmak: Sevmez ve anmaz olmak.
Gönülden geçirmek: Bir şeyi düşünür olmak. Onu yapmayı düşünmek.
Gönüllü gönülsüz: Pek de istekli olmayarak.
Görüş açısı: Bir probleme yaklaşma, onu ele alma yöntemi.
Gövde gösterisi: Bir amaç uğruna güçlerini birleştiren grupların
yaptıkları gösteri.
Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok
kısa bir süre içinde.
Göz açtırmamak: Birini baskı altında tutup onun bir şeyle meşgul
olmasına fırsat tanımamak.
Göz alıcı: Şekli, görünüşü ile kişiye güzel, çekici gelen.
Göz ardı etmek: Yeteri kadar ilgi göstermemek.
Göz atmak: Bir şeyin ayrıntılarına girmeden şöyle bir
bakmak.
Göz bebeği: Çok değerli, önem verilen kimse.
Göz boyamak: Gösterişle
aldatmak.
Göz dikmek: Bir şeyi elde etme isteği içerisinde olmak.
Göz doldurmak: Beğenilmek, övgüye layık olmak.
Göz gezdirmek: Bir şeye ayrıntılarına girmeden kabaca bakmak.
Göz göre göre: Herkesin gözü önünde, apaçık.
Göz gözü görmemek: Karanlık, sis, duman gibi nedenlerden hiçbir şey görünmez olmak.
Göz hakkı: Bir şeyi görüp de hoşuna giden ona meyleden kişilerin payı.
Göz hapsine almak: Bir kişinin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birini sürekli gözetlemek, takip etmek.
Göz kamaştırmak: Büyük hayranlık uyandırmak.
Göz kararı: Ölçü ve miktarı gözle kararlaştırmak.
Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak.
Göz kırpmadan: Merhamet etmeden, acımadan, çekinmeden.
Göz kırpmak: Bir kişiye bir işin olması için olumlu bir işaret vermek.
Göz koymak: Bir şeye sahip olmaya çalışmak.
Göz kulak olmak: Bir şeyi korumak amacıyla gözetlemek.
Göz nuru dökmek: Gözün kullanıldığı ince, ağır bir işte uzun süre
çalışmak.
Göz önünde tutmak: Farklı bir sonucun da ortaya çıkabileceğini hesap etmek.
Göz ucuyla bakmak: Birine hissettirmeden ona göz kenarı ile yan yan bakmak.
Göz yummak: Kusurları görmezlikten gelmek.
Gözdağı vermek: Bir şeyi yaptırmak için tehdit eder şekilde konuşmak.
Söz ve davranışlarla karşısındakini korkutmaya çalışmak.
Gözden çıkarmak: Bir şeyden vazgeçmek, onun yokluğuna razı olmak.
Gözden düşmek: Birine olan ilgi ve alakanın azalması, kişinin eskisi kadar itibar görmemesi.
Gözden geçirmek: Bir şeyi okumak, onu incelemek.
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: Kişilerin arasına mekân farkı girdi mi uzun süre
görüşmediler mi bunların aralarındaki sevgi azalır, anlamında.
Gözden kaçmak: Farkına varmamak, dikkatlerden kaçmak.
Gözden kaybolmak: Ortadan görünmez olmak, farklı bir yere gitmiş olmak.
Göze almak: Gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek.
Göze batmak: Başkalarını aşırı sözleri ve davranışlarıyla tedirgin etmek, kıskançlığa sebep olmak.
Göze çarpmak: Üzerine dikkatleri çekmek.
Göze girmek: İlgi ve önem kazanmak.
Göze göz, dişe diş: Misilleme, aynı şekilde acısını çıkarma.
Gözleri bulutlanmak: Bir üzüntü vesilesiyle gözleri dolan kişinin çevreyi
bulanık görmesi.
Gözleri dolmak: Ağlayacak duruma gelmek, göz pınarlarına yaşların
yürümesi.
Gözleri fal taşı gibi açılmak: Şaşkınlıktan gözleri normalden
çok fazla açılmak.
Gözleri fıldır fıldır etmek: Gözleri zeki, çabuk çabuk dönüp her yana
bakmak.
Gözleri kamaşmak: Hayran olmak.
Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluktan ya da
çeşitli nedenlerden gözleri çok kızarmak.
Gözleri kapanmak: Çok uykusu gelmiş olmak.
Gözleri yaşarmak: Bir durum karşısında ağlayacak duruma gelmek.
Gözleri yollarda kalmak: Birilerini özlemle, büyük bir hasretle dört
gözle beklemek.
Gözlerinden okumak: Niyetini öğrenmeye çalışmak.
Gözlerinden uyku akmak: Çok uykusu geldiği için göz kapakları
kapanır bir şekil almak.
Gözlerine inanamamak: Gördüklerinden dolayı şaşkına dönmek.
Gözlerini kan bürümek: Elinden her türlü kötülük gelebilecek bir hale gelmek.
Gözlerinin içi gülmek: Gözlerinden ve yüzünden çok sevindiği belli olmak.
Gözü aç: Mala mülke doyamayan.
Gözü açık: Kurnaz, çıkarını kollayan, zeki kimse.
Gözü açık gitmek: İstediklerinin çoğuna kavuşmadan ölüp giden.
Gözü açılmak: Faydalı ve faydasızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilecek duruma gelmek.
Gözü arkada kalmak: Kendisinin gitmesinden sonra mal mülk makam ve çocuklarından dolayı bir tedirginlik yaşamak.
Gözü bağlı: Çevresinde olup bitenlerden haberi olmadan.
Gözü dalmak: Gözlerin bir noktaya odaklanması, oraya dikkatli dikkatli bakmak.
Gözü doymak: İsteklerinin çoğuna kavuşup bir şey istememek. Bu
isteğin kendiliğinden yok olması.
Gözü dönmek: Azgın bir isteğin etkisi altında ne yaptığını
bilmez bir hale gelmek.
Gözü gibi sakınmak: Bir şeye ve kişiye aşırı ilgi duymak, onu korumak.
Gözü gönlü açılmak: Ferahlamak.
Gözü hiçbir şey görmemek: Bir şeye yoğunlaşıp bütün dikkatini o şeye verip başka
bir şey görmemek.
Gözü ısırmak: Daha önce bir yerden tanıyor gibi
olmak.
Gözü ilişmek: Tesadüfen, rast gele gözünün bir şeyi görmesi.
Gözü kara (pek): Korkusuz, cesaretli kimse.
Gözü kararmak: Bir hırstan ne yaptığını bilmemek.
Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda güven duymak.
Gözü korkmak: Önceleri yaşadığı kötü bir durumdan bir daha zarar gelebileceği endişesine kapılmak.
Gözü sulu: Çok çabuk ağlayan kimse.
Gözü tok: Cömert, bir şeyde gözü olmayan.
Gözü tutmak: Bir şeyi, kişiyi beğenmek. Ona güven duymak.
Gözü üzerinde olmak: Bir şeye, kimseye sık sık bakarak onu kontrol etmek.
Gözü yılmak: Daha önce denendiği amacıyla bir durumla
karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmek.
Gözü yolda kalmak: Birinin gelmesini uzunca bir süre büyük bir
merakla beklemek.
Gözü yükseklerde olmak: Bulunduğu mevcut durumdan daha yüksek bir
duruma, mevkiye gelmek.
Gözünde büyümek: Bir şeyi
olduğundan fazla güç görmek, gözünde zorlaştırmak.
Gözünde tütmek: Çok özlemek.
Gözünden kaçmak: Farkına varamamak, bir şeyi bir şekilde kaçırmak.
Gözüne bakmak: Bir emri yerine getirmek üzere
bir yerden işaret beklemek.
Gözüne dizine dursun: Nankörlük
yapan kişilere karşı söylenen ilenme sözü.
Gözüne girmek: Birinin sevgisini kazanmak,
ilgisini üzerine çekmek.
Gözüne sokmak: Bir şeyi görmek istemeyene o şeyi zorla göstermek.
Gözüne uyku girmemek: Hiç uyumamak, sürekli uyanık şekilde kalmak.
Gözünü açmak: Dikkatli ve uyanık olmak.
Gözünü ayırmamak: Birine, bir
şeye devamlı bakmaktan kendini bir türlü alamamak.
Gözünü daldan budaktan esirgememek: Olur olmaz tehlikelere aldırmamak.
Gözünü dört açmak: Her zamankinden daha dikkatli davranmak.
Gözünü kan bürümek: Aşırı derecede öfkelenmek, öfkesinden dolayı
birini öldürecek kadar kendinden geçmek.
Gözünü kapamak: Ölmek, görmezlikten gelmek.
Gözünü korkutmak: Birini aşırı derecede korkutmak, onu yıldırmak.
Gözünün önünden gitmemek: Birini, bir şeyi bir türlü unutamamak. Onu her an görür gibi olmak.
Gözünün yaşına bakmamak: Merhametsiz olmak, acıma duygusunu yitirmek, hiç acımamak.
Gururunu okşamak: Kişinin hoşuna giden şeyleri onun yüzüne söyleyerek
onu duygulandırmak.
Gücüne gitmek: Söz veya davranışın bir kimseye ağır gelmesi.
Güllük gülistanlık: Sorunsuz yer. Neşe, bolluk ve bereketin olduğu
yer.
Gülmekten kırılmak: Gereğinden fazla gülmek. Bu sebeple halsiz düşmek.
Gülüp geçmek: Bir durumu umursamamak, ona aldırış etmemek.
Güme gitmek: Boşu boşuna, boş yere gitmek.
Gün almak: 1. Randevu, belirli bir iş için bir saat belirlemek. 2. Bir
yılın bitip başka bir yılın günleri için kullanılır.
Gün batmak: Güneş batmak.
Gün görmek: Mutlu, esenlik içinde bir vakit geçirmek.
Gün görmüş: Tecrübeli, başından türlü türlü işler geçmiş kimse.
Gün ışığına çıkmak: Açıklığa kavuşmak, aydınlanmak.
Günah işlemek: Dince yasak olan bir şeyi yapmanın sonunda insanın
hanesine yazılan.
Günaha girmek: Dince suç olan bir iş yapmak veya bir söz söylemek.
Günaha sokmak: Birilerinin günah işlemesine, günaha bulaşmasına yol
açmak.
Günahını vermez: Aşırı derecede cimri, pinti, eli sıkı kimse.
Günleri sayılı olmak: Ölmek üzere olan kimse veya bulunduğu yerde çok
az günü kalmış olmak.
Günü birliğine: Bir yere veya işe sabah gidip akşam dönmek.
Gününü doldurmak: Bir işin son vakti için geçmesi gereken zamanı tamamlamak.
Gününü gün etmek: Gönlünce ve hoşça vakit geçirmek. Hiçbir şeye kafayı takmamak.
Gürültüye pabuç bırakmamak: Korkutma ve tehditlere aldırmayıp istediği gibi davranmak.
Güven kazanmak: Çevresindeki kişiler nazarında inandırıcılığını arttırmak.
Güven vermek: Çevresinde emin, sözünde duran, dürüst biri
olarak tanınmak.
Güvendiği dağlara kar yağmak: En çok güvendiği kişilerin
yardımını zor, dar zamanda görememek.
Ayrıca bakınız
매우 감사합니다 ❤❤
YanıtlaSilçok teşekür ederim <3
YanıtlaSilKolay gelsin, başarılar dilerim.
SilHebele hübele çok teşekkür ederim
YanıtlaSilçok teşekkür ederim iyiki bu site var bana çok yardımcı oluyor
YanıtlaSil