Kişilerin özellikle de tanınmış kişilerin yaşadıklarını, tanık oldukları
olayları gözlem ve bilgilerine dayanarak anlattıkları yazı türüne anı
(hatıra) denir. Yaşanmış olanların anlatıldığı anı (hatıra) türünde bir
şekilde geçmişin tanıklığı yapılır.
- Anıda yaşanmakta olan değil, yaşanmış olanlar
dile getirilir.
- Anılar, tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı
sağlar.
- Anılarda insan belleğinde iz bırakan olay veya
olgular anlatılır.
- Tanınmış sanatçı, bilim insanları ve
siyasetçilerin kaleme aldıkları anılar onların yaşadıkları dönemdeki
önemli olayları anlattığı için daha çok önem kazanır.
- Anı yazarı inandırıcılığını arttırmak amacıyla
mektuplardan, belgelerden, günlüklerden yararlanır.
- Anı yazılarında içtenlik ön plandadır. Anıları
çekici kılan da bu özelliğidir.
- Anıların yazıldığı deftere "hatıra
defteri" adı verilir.
- Anılarda kişisel bakış açısı yani öznellik söz
konusu olduğundan anılara tarihi belgeler olarak bakılamaz.
- Anılarla birlikte dönemin anlayışı, siyasal
durumu, tarihsel gerçeklikleri de anlatılır.
- Anı türündeki yazıların, olayları yaşayan kişiler
tarafından kaleme alınma zorunluluğu bulunmaz. Ünlü birinin anılarını
başka biri kaleme alabilir.
- Anılarda birinci kişinin ağzından anlatım (ben
anlatımı) esastır.
- Anılar kaleme alınırken duygusallıktan ve abartılı
anlatımdan kaçınılmalı gerçekçi bir yaklaşım sergilenmelidir. Kişisel
yargı ve yorumlar ölçülü olmalıdır.
- Anılar, yazarın unutulmasını istemediği
gerçekleri kalıcı kılmak, unutulmak korkusundan kurtulmak, birlikte
yaşanılan kişilere hayranlık ve saygınlığı dile getirmek vb. sebeplerden
yazılır.
- Anı yazımında yazar her çeşit kaynağa
başvurabilir.
- Anı türü tarihçiler için de önemli bir kaynaktır.
Onların çalışmalarına ışık tutar.
- Anılar, günü gününe tutulan notlar şeklinde
yazılabildiği gibi; sonraki zamanlarda hafızayı yoklayarak da yazılabilir.
- Anılarda yazar yaşadığı ya da tanık olduğu
olayları anlatırsa anılar "olay merkezli"; bazı kişilerin
yazarda bıraktığı izlenimler dolayısıyla bu kişilerin portreleri ön planda
yer alırsa "kişi merkezli anılar" olarak isimlendirilir.
- Seyahatname, sefaretname, tezkire, günlük,
otobiyografi ve tarih türleri ile anı türünün yaşanmış olaylar üzerine bir
kurguya sahip olmaları aynı oldukları anlamına gelmez. Her birinin farklı
bir yazılış amacı olduğu için farklı türlerdir.
- Anı (hatıra) türü aradan zaman geçtikten sonra
(Bazılarında bu süre çok uzun bir zaman dilimidir.) kaleme alındığından
yazarlar ancak hafızalarında kalanları yazıya dökebilirler. Bunun için
farklı, eksik, yanlış hatırlama her zaman söz konusu olabilir.
- Kişilerin kendi özel tarihleri olarak görülür.
Özellikle mesleki hayatında başarıya ulaşmış ve tanınmış kişiler anılarını
kaleme almışlardır.
Rousseau:
İtiraflar
Goethe:
Şiir ve Gerçek
Andre
Gide: Jurnaller
Goldoni:
İyilik Sever Somurtkan
Victor
Hugo: Gördüklerim
Stendhal:
Bencillik
Verlaine:
İtiraflar
Tolstoy: İtiraflarım
Dünya
edebiyatında anı türüne olan ilgi canlılığını korumakta birçok ülkede bu türle
ilgili yapıtlar vitrinleri süslemeye devam etmektedir.
Anı türü edebi anlamda Türk edebiyatına ilk kez Tanzimat Dönemi'nde girer. Ali Suavi ve Ebu Ziya Tevfik anılarını çıkardıkları gazetelerde yayımlarlar. Türk edebiyatında bir tarihi seyir içinde yazılan başlıca anı kitapları şunlardır:
Ziya
Paşa: Defter-i Amal
Akif
Paşa: Tabsıra
Namık
Kemal: Magosa Hatıraları
Muallim
Naci: Ömer'in Çocukluğu
Ahmet
Rasim: Falaka, Gecelerim, Eşkal-i Zaman
Halit
Ziya Uşaklıgil: Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikâye
Hüseyin
Cahit Yalçın: Edebiyat Hatıraları
Falih
Rıfkı Atay: Çankaya, Zeytin Dağı
Yusuf
Ziya Ortaç: Portreler, Bizim Yokuş
Abdulhak
Şinasi Hisar: Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları
Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Anamın Kitabı, Zoraki Diplomat
Halide Edip Adıvar: Türk'ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev
Yahya
Kemal: Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi
Hatıralarım
Ahmet
Hamdi Tanpınar: Kerkük Anıları
Samet
Ağaoğlu: Babamın Arkadaşları
Salah
Birsel: Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu
Halikarnas
Balıkçısı: Mavi Sürgün
Oktay
Rıfat Horozcu: Şair Dostlarım
Anılar,
öznel nitelikler içerse de daha somut ve nesnel özellikler taşır. Bu bakımdan
anı yazarları daha sorumlu davranmak zorundadır. Günlükte ise öznellik daha
fazla ön plana çıkar. Önemli bir fark da günlük (günce) türünün anı
(hatıra) türüne göre daha kısa olmasıdır.
Çevre,
gözlem, dışsal gerçeklik anı türünde gezi türündeki gibi belirgin değildir.
Gezi yazılarında çevre betimlemesi; anıda ise kişi betimlemesi daha baskındır.
Otobiyografiler
anılara göre daha geniş ve uzun bir zamanı kapsar. Otobiyografide yazar
kendisini konu edinir, hep kendisini anlatır. Anıda ise yazar kendisinin
dışındaki dışsal olaylara da yönelir. Anlatılan kişinin yaşadığı devir, zaman
hakkında da geniş bir bilgi yer alabilir.
MAVİ SÜRGÜN
Batı
göğünde, günün ufka veda edişi turuncu ve kıpkızıl çizgiler çekmişti. Onların
üstünde Bodrum Kalesi kapkara bir siluet keskinliğinde yükseliyordu. Şiddetli
bir içgüdüyle avludan dışarıya fırladım. Aceleyle bir dükkâna koştum, bir büyük
su kovasıyla bir kuyu ipi aldım. Avluyu seğirttim. Kuyudan kova su
çektim. Kovalar dolusu suları cömert cömert kayrak taşlarına savurdum.
Denizden doldurdum savurdum, kuyudan doldurdum savurdum. Gene denizden, gene
kuyudan, fısıl fısıl savurdum. O dakika biri karşıma çıkıp da "Yahu sen
deli misin? Bu suları neye savurup duruyorsun böyle?" dese, mutlaka ben,
adama deli midir? Diye bakar; "Görmüyor musun, suları savurmayıp da ne
yapayım? Gönül suları bunlar, elimden avluya savurmak geliyor. Taşlar sulara kansın;
elimden gelse ta göklere, yıldızlara savuracağım, serin serin, gözleri açılsın
da neşeyle gülsünler! yollu gönül cevabı verirdim. O kaynak taşları, o
evin, duvarları, o deniz kenarı, orada oldu olasıya böyle şey görmemişlerdi
herhalde. Döktüğüm sular belki şey görmemişlerdi herhalde. Döktüğüm sular belki
bir özgürlük duygusunun sonuncusuydu; belki bir yaratma özleyişinin ya da bir
eskiyi, bir işi, bir karanlığı yıkma isteği; belki de bir şükran ödevi ya da
bir kendini verme, bir gönülden kopma, gönülden akmaydı bu. Yaratıklarda an
olur hiç akıl ve mantıkla açıklanamayacak gizemli davranışlar olur. Yukarıda,
belki şuydu, belki buydu diye yazdım, belki de o saydıklarımın hepsiydi. O su
savuruşumu en ufak ayrıntısına kadar hatırladığım halde, o akşam yemek yiyip
yemediğimi hiç hatırlamıyorum.
Halikarnas Balıkçısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder